Adjust cookies
If you click on "Accept all cookies", you agree to the storage of cookies on your device in order to improve the navigation on the website, to analyze the use of the website and to support our marketing activities.
Essential cookeis
- Session cookies
- Login cookies
Performance cookies
Functional cookies
- Google Maps
- YouTube
- SocialShare Buttons
Targeting cookies
- Facebook Embeded

Herkes İçin Harika Bir İş yeri

Günümüzde pek çok kurumsal şirkette şartların kağıt üzerinde hemen hemen aynı olduğunu görüyoruz: haftada 5 gün 8 saat mesai, yan ve sosyal haklar, ofis içinde faydalanabileceğiniz çeşitli teknolojiler… Peki bu her zaman böyle miydi?


Esasen haftada sadece 5 gün çalışmak dünyamız için oldukça yeni bir konsept. Çalışanların ücretini kesmeden ilk kez haftada 5 gün çalışma düzenlemesini getiren kişi 1908 yılında Henry Ford olmuştur. O günden bu güne dünya iki tane büyük savaş, bir de soğuk savaş gördü. Teknoloji geliştikçe ekonominin temel taşları da değişti. Artık en çok buğdayı üretmek ya da en hızlı trene sahip olmak ülkeleri ekonomik bağlamda diğerlerinin önüne geçirmiyor. 21. Yüzyılın ilk çeyreğini bitirmeye yaklaşırken yatırım yapılması gereken kaynak şaşırtıcı biçimde değişti: insan.


İnsana yatırım yapmak deyince bunun içeriğinin basit olduğunu düşünüyoruz. Sonuçta hepimiz aynı gemideyiz, ne yapacağımızı bilmek ne kadar zor olabilir, değil mi? Fakat iş uygulamaya geldiğinde yılların tecrübeli yöneticilerinin bile nereden başlayacaklarını bilemediklerini görebilirsiniz. İlk adım aslında gözümüzün önünde: Çalışanlara sormak. Great Place to Work olarak 30 yılı aşkın süredir 60’tan fazla ülkede çalışanların işyerleri hakkındaki algılarını ve onlar için şirketlerini mükemmel yapan şeyin ne olduğunu ölçümlüyoruz. Her ülkede, her kültürde, her sektörde ve her şirkette tüm çalışanların mükemmel işyerini tarif ederken kullandıkları kelime aynı: Güven. İnsana yatırım yapmak, güvene yatırım yapmakla başlar. Güven kültürünün hakim olduğu bir işyeri çalışanların yöneticilerine güvendiği, yaptıkları işten gurur duyduğu ve birlikte çalıştığı insanlardan keyif aldığı yerdir. Her şeyin temelinde yatan güveni geliştirmeye başladığımızda organizasyon içinde şeffaflık ve iletişim artacaktır. Keyifle işe gelen çalışanlar, işlerine ve dünyaya daha çok katkıda bulunmak isterler.


Güven kültürünü hakim kılarak çalışanları pozitif bir noktaya çekmek mümkündür. Bundan sonra gelecek adım ise çalışanların duygusal bağ kurabileceği anlamlı değerler ve bu değerleri yaşatıp yaygınlaştırmayı kendine misyon edinmiş etkin liderlerin varlığıdır. Organizasyonlarda liderin tutumu ve yaklaşımı, hakim olan kültürü belirleyen temel unsurdur. John Maxwell “Liderlerin mükemmelliğinin sırrı güçlerinde değil, başkalarını güçlendirebilmelerinde yatar” der. Etkin liderler organizasyonlarında şartları nasıl daha iyi hale getirebileceklerini devamlı olarak araştırır, trendleri takip ederler. Aynı zamanda çalışanlarını aktif olarak dinler, onlara sadece bir çalışan olarak yaklaşmaz ve “insan” olarak tanımaya da gayret ederler. Şirket içinde bu şekilde bir tanınma ve fark edilme deneyimleyen çalışanların işlerine olan bağlılığı artar. Bir sorun çıktığında veya işleri iyileştirmek için bir önerileri olduğunda onları dinleyecek ve görüşlerini dikkate alacak bir yöneticinin varlığı, kişilerin ve şirketlerin her zaman bir adım önde olmasını sağlayacaktır. Liderlerin gerçekten etkin olmasını sağlayan ise bunu bir görev olarak değil, içten gelerek yapmalarıdır. Çünkü onların da duygusal bağ kurdukları değerler vardır. Organizasyonda her bir kişinin gönülden bağlı olduğu, sadece kağıt üzerinde kalmayan ve yaşanan değerler bu bağlılığı bir üst seviyeye taşır. Herkesin aktif katılımıyla oluşturulan değerlerin benimsenmesi de daha kolay olacaktır.


Güveni temel alarak hareket eden, etkin liderler ve gönülden bağlı olduğumuz değerlerle taçlanan kurum kültürü insana dokunabilmemizi sağlar. Sadece bir çalışan olarak görülmediğimiz, yaptığımız işin topluma ve hayatımıza değer kattığı bir işyerinde çalışmak hem işimizde hem de hayatımızda mutluluğu ve verimliliği artıracaktır. Great Place to Work olarak “insan potansiyelini maksimize etmek” derken kastettiğimiz budur. Hakkaniyetin ve takım ruhunun hüküm sürdüğü bir ortamda herkes aynı gemidedir ve doğabilecek sorunlarda elini taşın altına koymaktan çekinmez. Hayatımızın önemli bir bölümünü geçirdiğimiz işyerimizde böylesi bir ortamı oluşturmak da bizim elimizde. Herkes için mükemmel işyerleri, görevi ve pozisyonu ne olursa olsun tüm çalışanların insan potansiyellerini etkili liderler, anlamlı değerler ve sağlam temelli güven kültürü ile maksimize eder.Tüm bu özellikler mevcut olduğunda ise şirketler gelişmiş innovasyon ve finansal büyüme sağlar.


Great Place to Work Global CEO’su Michael C. Bush bir konuşmasında “Kültür ve paradan aynı anda kimse bahsetmek istemez. Sanki ayıpmış gibi gelir. Ben buna katılmıyorum. Ben kültürü de parayı da seviyorum, bence birbirlerine yakışıyorlar” diyor. Tüm bu insan yatırımının finansal büyüme ve inovasyona imkan tanıması bazılarına anlamsız gelebilir. Halbuki kültür ve kazanç el ele gittiğinde topluma gerçek katkıyı sağlayabiliriz. Mutlu ve üretken çalışanlar katma değer yarattıklarında bunun elbette finansal getirisi de olacaktır. Bu getiri hem kişilerin hayat standartlarını iyileştirmek, hem de çeşitli sosyal sorumluluk projeleri ve innovatif girişimler ile toplumu kalkındırmaya katkıda bulunur. Teknolojinin ilerleme hızına şu anda bile yetişemiyoruz. Önümüzdeki yirmi yıl içinde teknolojik gelişmelerin bize bir yıl içerisinde çağ atlatacak şekilde hızlanacağını öngörüyoruz. Bu kadar hızlı değişen, git gide dijitalleşen ve robotlaşan bir dünyada bu değişime ayak uydurmaya çalışmayan şirketlerin tarihi tozlu sayfalarına karışmalarını izleyeceğiz. Bu sebeple Herkes İçin İnnovasyon yaklaşımının hepimize nasıl katkı sağlayacağını görmek zor değil. Güven kültüründe tüm çalışanlar adil muamele görür. Konumuna ve iş deneyimine bakılmaksızın herkesin fikirleri değerlidir. Yöneticilere rahatlıkla ulaşabilen çalışanlar, fikirlerini çekinmeden sunabilirler ve eğer katkı sağlayacağı üzerinde anlaşılırsa fikirleri hayata geçirilir. Bunun en güzel örneği ABD’deki Quicken Loans şirketinin “Empati Üreticisi” robotu. Proje fikri aklına geldiğinde şirkette bir stajyer olan Olya Kenney, Quicken Loans çalışma ekiplerinin engellilere yönelik ürünler tasarlamalarına yardımcı olmak için geliştirilen özel bir aygıt olan Empati Üreticisi fikrinin stratejik lideri olmuştur. Herkes İçin İnnovasyon’u destekleyen şirket kültürü sayesinde hem şirketine, hem topluma, hem de kendi hayatına mükemmel bir katkı yapma fırsatı oldu.


Yukarıda anlattığımız her şey, Great Place to Work olarak herkes için mükemmel işyerleri oluşturma arzu ve misyonumuzun sadece kısa bir özeti. For All yaklaşımımızın detaylarını öğrenmek ve kurum kültürünüzü ileriye taşımak için bize ulaşın.



Bültenimize Abone Olun

0 (212) 236 50 20
© Great Place To Work® Institute Türkiye. Tüm hakları saklıdır
made with by CIC