Adjust cookies
If you click on "Accept all cookies", you agree to the storage of cookies on your device in order to improve the navigation on the website, to analyze the use of the website and to support our marketing activities.
Essential cookeis
- Session cookies
- Login cookies
Performance cookies
Functional cookies
- Google Maps
- YouTube
- SocialShare Buttons
Targeting cookies
- Facebook Embeded

Travma ve Kriz Dönemlerinde Çalışanlarınıza Nasıl Yaklaşmalısınız?

Kriz, zorlayıcı yaşam olaylarını izleyen bir dönem, bir "dönüm noktası" olarak tanımlanırken, travma kişiyi korkutan, dehşet içinde bırakan, kişide çaresizlik hissi yaratan, çoğu kez olağandışı ve beklenmedik olayların sebep olduğu etkiler olarak açıklanmaktadır.

Kişinin bütünlüğünü bozan ve hayatında ciddi etkiler bırakan travmatik durumlar en çok deprem gibi doğal afetler, savaş, terör, silahla yaralama gibi olaylar sonucunda meydana gelir. Özellikle deprem oluştuğu bölge itibarıyla büyük bir krizi de beraberinde getirir. İnsanlık tarih boyunca birçok depremle karşılaşmış, büyük kayıplar vermiş ve belki de yıllarca süren büyük krizler yaşamıştır. İnsanlığın ortak hafızasının yani kollektif bilinçdışının en önemli travmalarından biri olan deprem sadece maruz kalanları değil, kurtarma müdahalesini yapan ekipleri, destek gruplarını ve çok uzakta olmalarına rağmen televizyon, sosyal medya gibi kitle iletişim araçlarıyla deprem görüntülerine maruz kalan insanları da etkilemektedir.

Dolayısıyla deprem gibi büyük felaketler insanlığın kollektif bilinçdışında var olan travmayı depreştirerek insanların iş-özel yaşam dengelerini bozmaktadır. Bu özel destek kadar kurumsal desteği de zorunlu kılar. Bu manada kurumlar ve üst düzey yöneticiler krizin yarattığı bir yükle karşı karşıyadırlar. Bu yükün taşınabilmesi sistemli bilgilenme, bilinçlenme ve destek programlarıyla mümkündür. Öncelikle depremin çalışana bedensel ve ruhsal etkileri, bunların nasıl üstesinden gelineceği, ne gibi gereken önlemler alınacağı ve ne gibi müdahalelere ihtiyaç duyulduğu belirlenmeli ve devreye sokulmalıdır.

Deprem sonrası ilk iş çalışanı güvende hissettirmek olmalıdır

Güvende hissettirmek için öncelik çalışma ortamının fizikî açıdan depreme dayanıklılığının artırılmasıdır. Ancak güveni tesis etmek bununla sınırlı değildir. İnsanların güvenme ihtiyacını da karşılamak gerekir. Bunun için çalışanların ne deneyimlediklerini ne hissettiklerini ne yaşadıklarını anlamak ya da anlamaya çalışmak önemlidir.

Yöneticiler çalışanlarla saygılı, destekleyici ve güven verici bir iletişim kurmaları önemlidir. Çalışanların bir travma yaşadıkları unutulmamalı, konuşma ve davranışlara yansıyan sıcak ve samimim üslup benimsenmelidir.

Yaraları ancak şefkatle sarabiliriz

Şefkat sevginin merhametle yoğrulmuş halidir. Çok aktif ve insanın derinliklerine işleyen bir duygudur. Deprem travması sonrasında güvenlik hislerini kaybetmiş, korkuları depreşmiş, gelecek algıları bozulmuş, bir anlam kargaşası içine girmiş olan çalışanın devam edebilmesi ve işlevselliğini yeniden kazanabilmesi için yeni bir anlam inşa etmesine yardımcı olmak gerekir. Bu da kısır mantıksal değil duygu odaklı ve duygu paylaşımlı yaklaşımlarla olmalıdır. Ruhsal yaraları sarılmamış ve iyileşmemiş bir çalışandan performans ve verimlilik beklemek rasyonel bir tutum olmayacaktır. Böyle durumlarda öncelik yaraların sarılmasıdır. Şefkat bu noktada aklı ve rasyonaliteyi harekete geçirecek en önemli katalizördür. Kurumların çalışanlarına şefkatle yaklaşması ortak aklın devreye girmesini ve verimliliğin kısa sürede artmasını sağlar. Otorite ve kurallar her zaman şefkati getirmez ama şefkat her zaman disiplini ve otoriteyi getirir. Çalışana şefkatle muamele etmek, anlayışla yaklaşmak, onun yanında olmak hem yaralarını saracak hem de kısa sürede işlevselliğine kavuşmasını sağlayacaktır.

Sosyal Destek Ağı Oluşturmak

Deprem sonrası insanlar geçici bir süre yalnızlık hissine kapılabilirler. Bu da sosyal izolasyona sebep olabilir. O yüzden çalışma ortamını çalışanlar için bir sosyal destek ağına dönüştürmek gerekir. “Yalnız değiliz, birlikteyiz, birlikte atlatacağız” gibi sözler önemlidir. Ancak hiçbir söz insani yakınlaşma kadar etkili değildir. Bir fincan kahve içimi sohbetler, kahvaltılar, iş harici buluşmalar gibi sosyal etkileşimler bu aşamada çok değerlidir.

Travma Sonrası Hayatı Yeniden Anlamlandırmak

Deprem sonrası yaşanan birçok belirtinin doğal stres tepkisinden kaynaklandığını, bunların belli bir süre yaşanacağını unutmayın. Toparlanmak zaman ister. Çalışanlara bu zamanı vermek ve anlayış beklemek gerekir. Unutmayalım ki çok esnek bir kauçuk bile eski haline dönmek için belli bir süreye ihtiyaç duyar.

Geriye dönüşün acı, hüzün, isyan ve yasla olacağını bilmek önemlidir. Travmatize olmuş insan bütün bu duygusal yoğunluk içinde çalışanlarda ilahî ve insanî adaleti sorgular, yeterince korunamadığına inanabilir, kurum ve kuruluşlara karşı güvenini belli bir süre kaybedebilir, kendi varoluşunu sorgulayabilir, başkalarını suçlayabilir ve insanlara karşı öfke duyabilir. Bu duygusal tepkileri ve sorgulamaları savunmacı olmadan, sabır, metanet ve samimiyetle dinlemek yaşanan travmanın sindirmesine büyük katkı sunar. Travmanın sindirilmesi yeni bir anlam inşasının da başlaması demektir.

Çalışanın Duygu, Düşünce ve Davranış Üçgeninin Takibi

Çalışanlarda özellikle ilk haftalarda görülen belirtilerin şiddet ve sıklığının takibi önemlidir. Bu onların ruh dünyalarından haberdar olmayı ve vakit geçirmeksizin müdahale etmeyi sağlar. Bu noktada en kritik belirtiler uyku ve dikkatle ilgilidir. Travma sonrasında yaşanan uykuya dalamama, sık sık uyanma, korkuyla ve kabusla uyanma gibi şikayetler olayın sindirilmesini geciktirir ve kişinin performansını gitgide düşürür. Yine travma, yarattığı duygusal yoğunluk sebebiyle dikkat ve konsantrasyonu zayıflığa uğratır, o da unutkanlık ve dalgınlıklara sebep olur. Bu şikayetleri haftalar olduğu halde geçmemiş olan danışanların psikiyatrik destek için yönlendirilmesi gerekir. Ayrıca bedeni ve beyni rahatlatmaya yönelik psikolojik yaklaşımlarla kronikleşme riski giderilmelidir.

Çalışanı Uzun Dönemde Takip Etmek Gerekir

Çalışanların zaman içindeki ilerlemesinin de takibi çok kritiktir. İlk haftalarda anormal olduğunu düşündüğümüz tepkiler esasen doğal tepkilerdir. Bu dönemde çalışan yeterince kendisini işine veremeyebilir, odaklanmakta zorlanabilir, küçük uyaranlara dahi hassasiyeti artar ve şiddetli irkilmeler yaşayabilir. Bunların tümü travmatize bir insanın verebileceği, normal olarak nitelendirdiğimiz tepkilerdir. Ancak bir aydan uzun sürmesi durumunda, çalışanın uzun dönemde TSSB ile karşılaşması büyük bir olasılıktır. Kişinin geçmişte yaşadıklarını anımsamalarına, uyku bozukluklarına veya fizyolojik reaksiyonlara neden olan bu bozukluk, afetten sonraki yaşamlarının önemli bir kısmını etkileyebilir. TSSB özellikle ilerleyen süreçte hayatı anlamsız görmeye başlayan çalışanda sorumluluk almama ile kendini gösterir. Bu durum mutlaka ilaçla veya psikoterapiyle tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Bu alanda en etkili yaklaşımlar travma odaklı Bilişsel Davranışçı Terapiler ile EMDR terapisidir. 



Bültenimize Abone Olun

0 (212) 236 50 20
© Great Place To Work® Institute Türkiye. Tüm hakları saklıdır
made with by CIC